On altı yaşımda tek başıma Bursa’ya yaptığım bir
seyahatle başlamıştı her şey. Böylelikle Anadolu topraklarını gezmenin ve seyahat keyfinin bir başlangıcı olmuştu. Bir zaman sonra artık her boş bulduğum zamanda yeni yerler görmek, keşfetmek ve yeni yüzler tanımak istiyordum.
Tunceli, Çemişgezek’li dostum Erdem Koçoğlu’na bir iki
yıldır gidelim Dersime diyordum. Her yöreye oraları bilen birisi ile gitmenin
faydası, çok daha fazla yeri daha az zamanda gezmek oluyordu. Geçen hafta
içerisinde Erdem bey ofise gelmişti. Artık gidelim dedim ve hemen biletleri
Cumartesi gününe aldık. Ekibe ortak arkadaşımız Ali Yıldız abi de katılmıştı.
Cumartesi sabah saat 08.30’da Elazığ havalimanına iniş
yapmıştık. Elazığ’da sabah çayımızı içip Tunceli’ye doğru yola koyulduk.
Cumartesi günü Tunceli, Ovacık, Munzur Vadisi, Pülümür taraflarını dolaşmak, pazar günü de Çemişgezek tarafını gezmeyi düşünüyorduk.
Elazığ’dan yola çıkarak Tunceli’nin Peltek ilçesine
geçmek için Keban barajının kenarına gelmiştik. Doğrusu heyecanlı idim. Buralar
bir zamanlar çok acı terör olayları ile anılmıştı. Keban adeta bölge illerin
denizi haline gelmiş. Arabamızla beraber vapurla yaklaşık on beş dakikalık bir
yolculuktan sonra Pertek ilçesine ulaşmıştık.
Buradan Tunceli şehir merkezine doğru
hareket ettik.
Sağa sola dikkatlice bakıyordum. Her şeyden önce
Tunceli umduğumdan daha yeşildi. Tunceli yıllarca terörle anıldığı için
insanlar burayı Türkiye’nin sınır bölgesi zannetmekte. Halbuki Tunceli
Türkiye'nin ortasında, Karadeniz'e beş saat, Ankara'ya ise altı saat mesafededir.
Yarı yeşil, bozkır bir iklimde şehire yaklaşmaya
başlamıştık. Tabiki seyahat boyunca Erdem kardeşim bize bölge hakkında güzel
bilgiler vermekteydi. Kendisi on dokuz yaşına kadar bu bölgede yaşamıştı. Birçok hadiselerede şahit olmuştu.
Tunceli şehir merkezine geldiğimizde güvenlik kontrol
noktası ile karşılaştık. Şehrin giriş ve çıkışlarında kontrol noktaları
bulunmakta. Güvenlik noktasından geçtikten sonra, şehir merkezine girmeden direk
Ovacık istikametine yani Munzur Vadisine doğru yol almaya başladık.
Vadi başlangıcına gelmiştik. Munzur çayı tüm güzelliği
ile yavaş yavaş önümüze çıkmaktaydı. Vadi Milli Park alanı ve hemen girişinde
Milli Park tanıtım merkezi bulunmakta. Buradan vadi gezilecek görülecek yerler
hakkında bilgi alınabilir. Yolumuza devam etmeye başladık. Yeşil bir
vadi çoşkulu bir şekilde akan Munzur çayı bizi mest ediyordu. Bir an önce çayın
kenarına inmek için uygun bir yer aradık. Üç kilometre gittikten sonra çayın
kenarına indik. Bir şezlong gördük, güneşlenip sert suya girenleride. Adeta
sahilde denize girenler gibi.
Yolumuza Ovacık istikametinde devam ettik. Birçok
noktada duruyor dereyi ve doğayı seyrediyorduk. Araçımızın camlarını açarak
içeriye sert ve temiz havayıda dolduruyorduk. Munzur kenarı balık tutatanlar,
çay içenler, oturup sohbet edenlerle dolu idi. Yaklaşık kırk kilometre giderek Ovacık ilçesine ulaşmıştık.
Munzur Baba dergahınında olduğu Kırk Gözeler bölgesine ulaşmıştık. Bu gözelerin her birinden buz gibi sular süzülüp gelmekte idi.
Aracımızı park edip çarşı gibi bir alandan geçerek gözelere gelmiştik. Şöyle
eğilip su içelim dedim ve yanlızca üç yudum içebildim, çünkü su adeta buz
gibiydi.
Burada aynı zamanda Munzur Baba Dergahı ve Alevi vatandaşların
ritüellerini yerine getirdikleri bir bölge vardı. Buradan vadiye ve
tepeye doğru ilerledik. Tepeüstü mevkine çıkınca bir süre oradaki tepede soluklananları ve aşağıdakileri seyrettik. Dönüşe geçerek gözelerden üç yudum
daha su içtim ve buz gibi sudan elimdeki su kabını da doldurdum.
Yol kenarında saç kavurma yapan abiye “İçim çekti göz
ve burun hakkı var” dedim. O da “Baş göz üstüne buyurmaz mısın?" dedi. Tabiki
hemen buyurduk. Doğrusu Dersimde en çok sevdiğim söz “Başım gözüm üstüne”
şeklindeki o güzel insanı mutlu eden bu sözdü. İkramları aldık ve çarşı alanına
geldik.
Burada yöresel ürünler satan ve yapan çadırdan
dükkanlar vardı. Gözleme yapan bir teyzemize selam verdik. Oturduk, soba vardı üstünde ise Karadeniz gibi odun ateşinde, Munzur suyu ile yapılmış çay. Teyze, kızı yada
gelini ile beraber çalışıyordu. Kendimize gözleme söyledik.
Tuncelide kaçak değil yerli çay içiliyordu.
Çaylarımız da gelmişti. Gerçekten nefis demlenmiş üç bardak çay gelmişti.
Doğrusu şaşırdım. Çayı bu kadar güzel demleyeceklerini ummuyordum. Bize hizmet
eden abla ile sohbet ediyorduk. Çok samimi ve sıcakkanlı Anadolu insanları.
Munzur'a bu yıl üç yüz binin üzerinde ziyaretçi geldiğini, bayramda
yürünecek yol kalmadığından bahsetti. Bizde ona buraların bozulmadığını oysa Karadenizin çok bozulduğunu anlattık. Bize bölge ile alakalı çarpıcı bilgiler
verdi. En önemliside; Yöre insanının para kazandıkça buraların bozulacağından
korktuğunu söyledi. Bu söylediği kafama çok yer etti. Çünkü Karadeniz bu
akıbeti yaşadı ve yaşıyordu.
İyice dinlenmiş o nefis çayları ve güzel sohbeti peşpeşe
eklemiştik. Gözleme yapan teyzeye Trabzonlu olduğumu söyleyince sizi severiz
dedi. Abla kızı Artvinlileride çok severiz dedi. Kalkıp ayrılacakken “Keşke
zamanınız olsada uzunca sohbet edebilsek." dedi. Bizde çok isterdik
ama, Tunceliye dönmek durumundaydık.
Yavaşça gözeler bölgesinden seyir ederek Ovacık merkeze
geri döndük.
Aracımızı çekerek ilçe merkezini kabaca dolaşıp tekrar yola
koyulduk. On kilometre sonra yine bir çeşme başında durarak sularımızı
doldurduk. Munzurun suyu yumuşak ve tatlı bir su idi.
Munzur vadisinin o muhteşem görüntüsü eşliğinde Tunceli
şehir merkezine varmıştık. Burada Erdem Beyin okul arkadaşı İl Özel idaresi
sekreteri Nazif Yıldırım ile buluşacaktık. Vilayet civarında buluşup çay içip, yorgunluğumuzu attık.
Nazif Bey bize Tunceli şehir merkezini gezdirdi. Seyir
tepesi, merkezde yeni yapılan park, Seyit Rızanın heykelinin olduğu bölge başta
olmak üzere panoramik bir şehir turu yaptık.
Daha sonra yaklaşık on beş
kilometre giderek, Pertek yol ayrımına yakın bir bölgedeki Keban manzaralı
püfür püfür esen ağaçlık bölgedeki tesislere gittik.
Bölgede alabalık çok
yaygın. Nazif Bey ve kardeşi bize ev sahipliği yaptı. Gece yarsına az kalan bir
zamana kadar çok keyifli bir sohbet geçti aramızda.
Biz gece Çemişgezek'te konaklayacaktık. Bundan beş yıl
önce, gece on birde Tunceli'den Çemişgezek'e gitmek pek mümkün değildi. Terör bu
bölgeye çok çektirmişti. Bölge terörle anılan korku dolu bir yer halini
almıştı. İki güzel insan Nazif ve Kadir Beylerle vedalaşarak Pertek üzerinden
Çemişgezek'e doğru yola revan olduk.
Yolda hiçbir engele rastlamadan Tunceli'nin
Eazığ sınırındaki ilçesi Çemişgezek'e vardık. Tunceli'nin nüfusu otuz üç bin,
ilçelerinin nufusuda üç beş bin civarında. İlçe merkezinde Erdem Beyin
arkadaşları ve akrabaları ile karşılaştık. Birer bardak çay içerken yandaki
markette bulunan küçük karpuzlar dikkatimi çekti. Bir bıçak isteyerek karpuzlardan
birini kestik. Çocukluğumuzdaki gibi, Ali ve Erdem Beyle beraber şapur şupur
yemeye başladık. Buranın yöresel karpuzu idi ve çocukluğumdaki lezzeti barındırıyordu.
Artık yorulmuştuk. Erdem beyin evine giderek istirahate çekildik.

İlçe merkezinde esnaf dükkanları açmış korucular nöbet değişimi yapmakta idi. Şöyle biraz dolaşıp bir çay ocağına oturdum ve açlık çaylarını içmeye başladım.
Bir, iki, üç. Erdem ve Ali beyler beni evde göremeyince onlarda ilçe merkezine gelmişti.Sabah kahvaltısına dere kenarında Adnan ve Cafer Beylerin bahçesine davetli idik. Bizi çok güzel misafir ettiler. Güzel bir sohbet eşliğinde ayrılık ve gayrılıkların ne kadar berbat bir şey olduğunu konuştuk.
O güzel sözü hep işittim durdum “Başım gözüm üstüne”. Bize kendi bahçesinin balından, keçi peyniri ve kaymağından ikram ettiler. Tabiki sabah saat yedide fırına verilmiş sıcak ciğer tava.
Alevi-Sünni
ayrılığının ne kadar berbat bir şey olduğunu iliklerime kadar hisettim.
Bölge insanı bu ayrılığın yaralarını sarmaya
başladığını, aralarındaki diyoloğu baya geliştirdiklerini, eski acılardan
tecrübe aldıklarını hissettim. Fakat birbirlerine karşı ürkek ve tedirginlikleri devam ediyor maalesef.
Çok daha gayret etmeliyiz.
Çemişgezek tepelerinden Keban barajını seyrederek,
ilçedeki tarihi Süleymanbey Camisini, tarihi köprüyü gezerek Erdem Beyin köyü
Sarıbalta köyüne ulaştık. Erdem Bey on dokuz yaşına kadar bu köyde kaldı. Köyde
kırk korucu var. Terörden zarar gören bir köydü burası.
Korucularla bir süre sohbet ettik. Köyde düğün vardı.
Köyün muhtarının oğlu evleniyordu. Davullu zurnalı bir karşılamaya tabi
tutulduk. Sonra köy konağına geçerek çaylarımızı içtik. Düğünler pek bir
şenlikli oluyor buralarda. Akşam için yirmi beş koyun kesilmiş, dört büyük
tencere kavurma yapılmış. Davul çalgı ekipleri gelmişti.
Köyden ayrılıp, Keban kenarına gelip karşı tarafa
geçmek için feribota bindik. Yaklaşık sekiz dakika sonra Keban'ın öbür yakasına
geçtik. Keban ilçesinin yaklaşık on beş kilometre dışında, Malatya’nın Arapgir
ilçesine bağlı Kılıçlar köyü vardır.
Bu köy, çocukluğumdan beri beraber olduğumuz
komşularımın köyleri idi. Bu kadar yaklaşmışken onlara bir selam vermeden
gidemezdim. Elazığ’ın şirin ilçesi Keban’dan geçerek Ağın yol ayrımına geldik.
Burada bizi Vahap Bey ve Mustafa Kantar karşıladı. Beraberce köye ulaştık.
Köyde neredeyse yabancı kimse yoktu. Hepsini mahalleden tanıyordum. Birkaç saat sohbet edip müsaade istedik. İlginç bir durum Kılıçlar köyünün Keban ve Karakaya barajının ortasında kalmasına rağmen susuzluk çekmesi idi. Vedalaşıp Elazığ istikametine doğru yola koyulduk. Elazığ’da Erdem Beyin yeğenlerinin evinde iki saat kadar dinlenerek havalanına vardık ve gece yarısı İstanbula döndük.
Köyde neredeyse yabancı kimse yoktu. Hepsini mahalleden tanıyordum. Birkaç saat sohbet edip müsaade istedik. İlginç bir durum Kılıçlar köyünün Keban ve Karakaya barajının ortasında kalmasına rağmen susuzluk çekmesi idi. Vedalaşıp Elazığ istikametine doğru yola koyulduk. Elazığ’da Erdem Beyin yeğenlerinin evinde iki saat kadar dinlenerek havalanına vardık ve gece yarısı İstanbula döndük.
Anadoluyu geziyorum yıllardır. Tunceli’ye gitmek
istemekte çok haklıymışım. Yorucu ama çok keyifli bir seyahat olmuştu.
Bölgede, ayrılıkların ne kötü ve berbat bir şey olduğunu ve ne
acılara sebep olduğunu gördüm. Samimi ve sıcak kanlı Dersim insanına şahit
oldum. Bir isteğin, yada güzel bir sözün üzerine söyledikleri ”Başım gözüm üstüne” sözü bu seyahatte benim dilime takılan söz oldu.
Bölge insanı bu ayrılığın yaralarını sarmaya başladığını, aralarındaki diyoloğu baya geliştirdiklerini, eski acılardan tecrübe aldıklarını hissettim. Fakat birbirlerine karşı ürkek ve tedirginlikleri devam ediyor maalesef. Çok daha gayret etmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder